Bergama deyince hemen hemen herkesin aklına Akropolis gelir..
Atlet : Mango
Jean : Just Cavalli
Çanta : XSide
Ayakkabı : Skechers
benim aklıma ise ilk gelen Askpleon’dur..Askpleon ne mi? Ölümsüzler şehri..Ölüm giremez, vasiyetnameler açılmaz!
Dış surların olduğu (şu anda olmayan) ağaçlıklı yoldan sonra şehre giriyorsunuz-yüzyıllara direnen, hala ayakta kalmış birkaç sütun sizi selamlıyor..Biraz ilerleyince "Yılanlı Sütun’un imitasyonuna ulaşıyorsunuz (orjinali yine birileri tarafından yürütülmesin diye Bergama Müzesine götürülmüş)
Asklepion, aslında bir sağlık merkezi, günümüzdeki sağlık köyleri gibi düşünebilirsiniz..Doktorların kontrolünden geçip, hamile ya da ölümcül/bulaşıcı bir hastalığınız yoksa şehre girmenize izin veriliyor..Tedavi yöntemleri sağlıklı beslenme (bir tür diyet), banyolar (çamur ve değişik bitkisel yağlarla yapılan), uyuma ve sonrasında yorumlanan rüyalar, telkin ve pozitif yönlendirme, müzik ve diğer ruha iyi gelen şeylerle yapılan tedaviler..bu bilgileri ve daha fazlasını internette bulabilirsiniz. Benim anlatmak istediğimse internette çok rastlayamayacağınız hikayeler..Asklepion’un ve eczacılığın simgesi yılanlı sütun..hikayesi ise şöyle (bu hikayeleri geçen yıl kızlarla gittiğimizde yol üstünde bal satan, oranın yerlileri anlatmıştı) : Çok hasta bir adam binlerce km.yol teptikten sonra şifa bulmayı umduğu meşhur Askpleon’a gelir..hastalığı ölümcüldür, yalvarmaları, yakarışları yetersiz kalır doktor ve rahipleri ikna etmeye..
Şehrin dış surunun kapıları yüzüne kapandığında umutsuzca ölmek ister..tam o sırada bir yılanın bir kaptan süt içtiğini ve sonrasında kaseye kustuğunu görür..Aradığı fırsat önündedir. Kasedeki yılan zehrini içecek ve acılarından sonsuza kadar kurtulacaktır “Ölümsüzlük Şehri”nin kapısında..Gücünü toparlar son hamleyle kaseye ulaşır ve içer bir dikişte zehri-gözleri kapanırken huzurludur..Ertesi gün gözünü açtığında cennette değil hala şehrin dışındadır, ona bakan bir sürü meraklı gözle! Ölmemiş, aksine günümüzde panzehir olarak bilinen zehri içtiği için iyileşmiştir..Bu günden sonra kaseden süt için yılan ilaç biliminin simgesi olur.
Yürümeye devam ettiğinizde önünüzde, yerin altında rüya (uyuma) ve telkin odaları önünüze çıkıyor..İşte burası beni en çok etkileyen yer!.içerisi ürperten bir huzura sahip! Serin, içeride bir yerden bir su şırıltısı geliyor kulağınıza.. ama melodik bir şırıltı-müzik gibi..2-3 metre aralıklarla tavandaki 25x25cm.lik pencerelerden gün ışığı hüzmeleri içerisini aydınlatıyor ve içerisiye huzur dolduruyor..Bunlar ilk izlenimlerin olacak tünele girdiğinizde. Şimdi biraz detay verelim. Tünele inen merdivenlerden akan su, kutsal kaynak denen çeşmeye ait..su sesinin melodik gelmesi ise aktığı merdivenlerin farklı oylumlara sahip olması-muhtemelen sesi farklılaştırabilmek için yapılmışlar..ışık pencerelerinin altlarına denk gelen yerdeki karolardan farklı-duvardan duvara uzanan kabartıların kireç taşı olduğu söyleniyor..esprisi üzerindeyken elektriğinizi alması. Pencereler ise gün ışığı girmesi için ama ikinci bir amacı daha var: rahip ve doktorlar size bu deliklerden telkinde bulunuyor..Şimdi gözünüzde canlandırın: tünelin içindesiniz, kireç taşlarının biriniz üzerinde oturmuşsunuz. Çıplak el ve ayaklarınız taşın üzerinde, sırtınız ve ayağınız duvara dayalı-gözleriniz kapalı oturuyorsunuz. 1-2 dk.sonra el ve ayaklarınızda karıncalanmalar başlıyor..merdivenin basamaklarından akan suyun sesi o kadar güzel ki müzik gibi..içerisi serin-içinizden kendinize yaptığınız telkinlerin yukarıdaki pencerelerden size o günkü doktor ve rahiplerce yapıldığını hayal edip, sahneyi tamamlayabilirsiniz. Bir süre sonra istemeye istemeye kalkıp basamaklardan yukarı çıkıyorsunuz..Kutsak suyun kaynağı sizi karşılıyor..Yüzünüzü ve ellerinizi yıkıyorsunuz, sıkıntı ve sorunlarınız tünelde kaldı..üzerine de kalan kırıntıları kutsal suyla temizlediniz. Artık sizi kim tutar! Hayata tazelenmiş olarak devam edeblilrsiniz..
Asıl hikayesi bu mu bilmiyorum ama benim duyduğum, beğendiğim ve gerçek olmasını istediğim tek hikaye bu! İzmir’e geldiğinizde 1,5 saat uzaklıktaki Bergama’ya uğramadan hele hele de Askpleion’u ziyaret etmeden hiç bir yere gitmeyin..Şu sırayı öneririm..Önce Akropol (müze kartınız yoksa burada çıkarabilirsiniz), Akropol içini hemen yolunuz üzerindeki Serapion (Red Hall)’u gezdikten sonra şehir merkezine tekrar inin, Emniyet Binasının oradan Askpleion’a çıkabilirsiniz. Dönüşte Bergama Müzesini gezip, hemen müzenin yanındaki park’ta yorgunluk kahvenizi içip, yolunuza devam edebilirsiniz. Noktalar arası mesafeler birbirine çok yakın..en uzak olan Akropol ile Askpleion arası 15 dk. bile sürmüyor.
Aaa bir ara şehir merkezinde Altın Kepçe Lokantasında Köfte yemek içinde zaman yaratmanızı tavsiye ederim;)
Bu kısım, favorim! Telkin tüneli..
Su Tanrıçası, Nymphe
Medusa
Yılanlı Sütun
Nike
Alexander The Great! Tarihte hayran olduğum 3 adamdan biri!
“Kozmetik ve güzellik sektörü hiçbir zaman ölmez” fikrini müzedeki takı ve parfüm şişeleri destekliyor..düşünsenize M.Ö. 7.yy.dan bahsediyorum! En son karedeki parfüm şişeleri favorim;)
Bunları da eklemeden duramadım..Ağaç ve çiçek çekmeyi seviyorum sanırım :)
No comments:
Post a Comment